• *

    ***

    başbakan;

    bu tür mektuplar genelde “sayın” hitabıyla başlar, “saygılarımla” veya “en iyi dileklerimle” gibi sözcüklerle biter. o kadar öfkeli ve o kadar haklıyım ki, bugün bunu milyon kere yapmayacağım.

    “memleket bunlara kaldıysa bitmiş”, “derslere girmezlerse girmesinler, bunların yetiştireceği öğrenciler de ancak bu kadar olur” dediğiniz hocalardan ders alan bir odtü öğrencisiyim. odtü öğrencisi olmaya özel bir sıfat, bambaşka bir anlam yükleyecek değilim. ama röportajınızı izledikten sonra anladım ki, onur duyulacak iki madalyayı arkadaşlarımla birlikte şimdiden göğsüme takmışım bile: üniversiteli ve bilhassa odtü öğrencisi. şimdi de, o günün başından itibaren polis saldırısına maruz kalmış birisi olarak, kampüsümde “çıkarttığınız olayları” özetleyerek anlatacağım.

    polisinizin kullandığı gaz meşhurdur. 31 mayıs 2011 günü metin lokumcu’yu öldüren, bakanınızın “doğaldır, zararı yoktur”, emniyet müdürünüzün “gerektiği kadar alındı, gerektiği kadar kullanıldı” dediği biber gazıdır. bu gazdan korunamazsınız, kaçamazsınız. sadece etkisini azaltmak için yüzünüze ve burnunuza atkı sarar, vücudunuzu doğrudan temastan korumaya çalışırsınız. gazın gelişinin ardından da limon ve sirke sürer, acınızı dindirmeye çalışırsınız. ciğerlerinizden kaynaklı bir rahatsızlığınız varsa, bu gaz ölümcüldür. hastalığınız yoksa, bu gaz o hastalıklardan birisini yaratabilecek kadar tehlikelidir. özetle, bu bir kimyasal silahtır, faşizmin simgelerinden birisidir.

    18 aralık günü de kampüsümüze geleceğinizi haber almış, sermayeye peşkeş çektiğiniz bilimi, suriye’ye yapacağınız emperyalist müdahaleye karşı barışı ve halkların kardeşliğini savunmak için tübitak binası önüne gelmek, burada bir basın açıklaması yapmak amacıyla toplanmıştık. en temel haklarımızdan birisi olan protesto hakkımızı kullanıyor, bunun bir aracı olarak ise sloganlar atarak yürüyorduk. polisinizin kalkanlarına 100 metre bile yaklaşamamışken, tamamen bir formaliteden ibaret olan “dağılın” uyarıları bile yapılmadan atılan gaz bombalarının 5-6 el patlama sesini duyduk. gaz bulutunun arasından çıkmaya çalışarak, öksürükler ve nefes daralmaları eşliğinde geriye doğru çekildik. bu sırada polisiniz durmaksızın gaz bombası atmaya devam ediyordu(bunlara yine polisinizin attığı ses bombalarının eşlik ettiğini sonra öğrenecektik). işte bunlardan sonrası ise size göre “eşkıyalık” size göre “memleket bitirmek” olan meşru direnişimizdi. üzerinde “doğrudan atmayınız, yangın tehlikesi yaratır” yazılı olduğu halde üzerimize nişanlanarak atılan binlerce gaz bombası kapladı o gün kampüsümüzü. polisiniz, arkadaşlarımızı öldüresiye coplayıp, tekmeledikten sonra “şimdi gözaltı yapmayalım, başımıza bela olurlar” deyip bıraktılar.

    panzerler okulumuzun ortasına kadar girdi. tazyikli sudan, damacana taşıma arabasını kurtarmaya çalışan fizik kantini çalışanı bile nasibini aldı.

    “çantalarında molotof taşıyorlardı” demişsiniz, başka iftira mı bulamadınız? keşke daha inandırıcı bir yalan geliştirseydiniz. boyalı medyadır bu, sizin söylediğiniz onlara kanundur ama halk inanmazdı bunlara. inanmadı da. biz de duyduğumuzda kaburgalarımızı tuta tuta güldük. çok komik olduğundan değil, bir kısmımızın gördüğü polis şiddetinden, bir kısmımızın ise panzer üstlerine doğru sürüldüğünde koştuğundan ötürü kaburgaları fazlaca ağrımaktaydı. hatta bir kadın arkadaşımız da omzunu tutarak güldü, zira onun da omzunu 18 aralık günü gaz fişeği sıyırmış geçmişti.

    bir de, o gün çantamın içinde ne olduğunu yazayım hemen: 0,5 litrelik pet şişe içinde içme suyu, kütüphaneden aldığım ve birisi şiir kitabı olmak üzere üç kitap, o günkü derslerimin notlarının olduğu kağıtlar, kurşunkalemler, bir silgi ve kızılay’da bir kitapçıdan aldığım edebiyat dergisi.

    size ekranda bolca söz hakkı verildi, yeri geldi sinirlenmiş, yeri geldi duygulanmış numarası yaptınız. ben ise bu satırları, aslında size değil başkalarına, olanca haklılığım ve samimiyetimle yazıyorum. sizin söylediklerinizden daha az bilineceğine ise, neredeyse eminim.

    siz "tutuklayın", "canlarına okuyun" emirleri vermeye devam ediyorsunuz. bense bir koltuk üzerinde uyurken, bir kolumla sağımdaki arkadaşımı korumaya çalışıp, öbür kolumla başımı -gaz bombasının fişeğinden az da olsa korunmak için- kapatırken, bir patlama sesi dolaşıyor kafamın içinde, sıçrayarak uyanıyorum hala. derken bir başka rüyamda, 20 metre ötemde polisinizin vurduğu barış’ı görüyorum, bir kaldırımın üzerinde kanlar içinde yığılmış kalmış. medyanız o kadar etkili ki, yanı başımda vurulmamış olsaydı, arkadaşının “araba bulun”, “ambulans çağırın” bağırışlarına birebir şahit olmasaydım, sizin istediğiniz gibi “kokmaz bulaşmaz” bir öğrenci olsaydım, belki de “acaba arkadaşları mı vurdu” deyip, medyanıza inanacaktım. ama artık bunun yolu yok, çarpıtmalarınız sökmeyecek. hayatımda ilk kez gördüğüm, bizi direnişin yan yana getirdiği bir kardeşimi, polisiniz öldürmeye kastetti. yakın şahidiyim.

    kötülemelerinize ve iftiralarınıza maruz kalmaktan onur duydum. bu demektir ki doğru yoldayım. bu demektir ki, seneler sonra çocuklarımın yüzüne baktığımda, onları ta gözlerinin içinden görebileceğim. “baba, sen üniversitedeyken ne yaptın?” sorusuna “okulumu savundum, arkadaşlarımı savundum. hocalarıma çamur atmaya kalktılar, onları da savundum.” diyebileceğim. bunları söylerken gözlerimi kaçırmayacağım, sesim zerre tereddüt etmeyecek.

    bu direniş, profesyonelce donanmış bir orduya karşı bedenlerini gaz bombalarına, panzerlere ve tazyikli sulara siper eden öğrencilerin odtü’de yazdığı bir destandır. odtü’nün bir üniversite olarak sorumluluğunu, tarihsel görevini bilip, bir pankart arkasında görevine gitmesidir. yıllarca da böyle hatırlanacak.

    18 aralık 2012 günü okulumuza faşizmi yaşattınız. andımız olsun ki, özgürlüğü de biz yaşatacağız. arkadaşlarımızı, hocalarımızı, okullarımızı, mahallelerimizi, sokaklarımızı, var gücümüzle biz savunacağız. halka zulmettiğiniz her yerde, karşınıza biz çıkacağız.

    osmanlı döneminde sivas valisi olan halit rıfat paşa “gidemediğin yer senin değildir.” buyurmuştu.

    sahi, siz hangi memleketten bahsediyordunuz?

    imza: faşizme karşı direnmiş üniversite gençliğinden bir öğrenci

    ***

    alıntı şuradan yapılmıştır.
  • sozlukte hakettigi degeri gormemis acik mektup.

    ayrica bu mektupta milyon dolarlik binanin yaninda patlatilan gaz bombalarindan, bombalardan baska bi binaya siginan insanlara, o binanin camlarini kirip iceri gaz bombasi atmaktan; ustune arastirma yapilan bir labin icine atilan bombalarda hic soz edilmemistir bile. yoksa daha bir o kadar yazacak sey vardir.
  • temel anayasal hakların belirtildiği anayasa madde 19, 23, 25, 26, 28 ve 34'ü mümkün olduğunca ihlal edenlerin okuması gereken mektup.
  • tokattır, kapaktır, ayardır ama yer yer de can acıtmıştır .

    "ben hala bir koltuk üzerinde uyurken, bir kolumla sağımdaki arkadaşımı korumaya çalışıp, öbür kolumla başımı -gaz bombasının fişeğinden az da olsa korunmak için- kapatırken, bir patlama sesi dolaşıyor kafamın içinde, sıçrayarak uyanıyorum. 20 metre ötemde polisinizin vurduğu barış’ı görüyorum"
    (bkz: hadi oyuncak medya bunu da yayınlasana)
  • tamamen klişeler yumağı bir mektup. bu kafayla milyonkere mektup yazsanız bunun gibi tırt olur gider ancak başbakanın motivasyonunu arttırırsınız başka bir işe yaramaz. size göre millet zaten mal olduğu için lidere oynamak en mantıklısı.
  • "derslere girmezlerse girmesinler, bunların yetiştireceği öğrenciler de ancak bu kadar olur."diyerek aşağı gördüğü reddettiği mühendislerin yaptığı uyduyla bir yandan da övünmekte olduğu hatırlatılmayan mektup.

    eksikleri olan ama doğruluğu tartışılmaz mektuptur.
  • insanlarin kafasini surekli mesgul eden futbol maclarina yuzlerce entry girilirken su mektuba on tanecik entry giriliyorsa sorun buyuk zaten.
  • a desen emperyalizm b desen neoliberalizm diyen başkaca da bir şey bilmeyen kendi ezberleri dışında hiçbir şeyi oturup kendi basına düşünmememiş minik bir stalin'in yazdığı mektuptur... stalinci oldugundan yalancı olması da muhtemelldir
  • sadece ifade özgürlüğünü desteklemek adına değil, vicdanları kömür kurumu gibi kaplayan yavşaklığa tokat atmak için hakkında yazılıp çizilmesi, paylaşılması gereken mektuptur.

    ahlakçı ahlaksızlığa karşı; gerçek insanlık, gerçek ahlak bunu gerektirir.

    edit-imla.
  • altına imzamı atacağım güzelim odtü öğrencisi mektubudur...

    evet nereye imzamızı atıyoruz ?

    "sayın" sözcüğünü hak edenlere kullanmak gerekir çünkü. hele yaşadığımız yüzyılda bu kadar zorken "iyi" ve "doğru" olanı savunmak... bu kadar sancılı iken, güzel olanı yaşamak, insanca ayakta kalmak..

    bir odtü öğrencisinin işte en güzel , en nadide cümleleri yazılmış bu mektupta da. içi rahat olan, ileride çocuklarının gözlerine en derinden bakacak olan bir üniversite öğrencisinin kelimeleri, ne kadar saf ve ne kadar içten değil mi?

    ve başımızdakilerin ne kadar "yalancı" olduğunu gösteriyor her satırı hakeza..değil mi?

    öpüyorum gözlerinden.
hesabın var mı? giriş yap